Değerli meslektaşlarım,
Zonguldak Eczacı Odası’nın Olağan Seçimli Genel Kurulu’na hoş geldiniz. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Eczacı Odası Genel Kurulları mesleğimizin içinde bulunduğu durumu, bu durumun bireysel ve toplumsal etkilerini irdelememize, ayrıca dünyada ve Türkiye’de yaşananlara ilişkin gözlemlerimizi ve fikirlerimizi paylaşmamıza olanak sağlayan en önemli zeminlerdir. Eczacılar açısından şeffaflığın, katılımcılığın ve çoğulculuğun en önemli örneklerinden birinin ortaya koyulduğu, demokrasinin hayat bulduğu mecralardır. Önceki yönetimlerin hesap verdiği, yönetime talip olup mesleğimize yön vermek isteyenlerin özgürce propaganda yaptığı ve projelerini anlattığı; belki de Türkiye’de en demokratik seçim süreçlerinin yaşandığı yerledir. Eczacılığın içinden geçmekte olduğu bu zorlu dönemde kongremizin eczacılık sorunlarının çözümüne katkı yapacak sonuçlar doğurmasını umuyorum.
Değerli Meslektaşlarım,
Bir çağ dönümünün eşiğindeyiz. Eczacılık mesleği büyük bir değişimden geçiyor. Söz konusu değişim sürecinde eczacılığın ilaç odaklı olmaktan çıkarak hasta odaklı hale gelmesi eczacının sağlık danışmanlığı rolünü artırıyor. Farmasötik bakım kavramı ön plana çıkarken değişen bilimsel, teknolojik, toplumsal, siyasal ve ekonomik koşullara uyumlu olarak Farmakoekonomi, Farmakoepidemiyoloji, Farmakogenomi, Farmakoantropoloji gibi yeni uzmanlık alanları ortaya çıkıyor. Bu alanlar eczacılar açısından yeni fırsatlar ve imkânlar sunuyor.
Ancak aynı zamanda eczacılık alanı giderek daha büyük boyutlarda ticarileşiyor. İlacın patenti, ilaçta reklam, OTC ve zincir eczaneler gibi sorun başlıkları artık gündemimizin en tepesinde yer alıyor. Dünya ilaç pazarındaki daralma ve rekabetin yanı sıra Türkiye özelinde başta İlaç Fiyat Kararnamesi ve Sağlık Uygulama Tebliğleri olmak üzere devlet tarafından yapılan müdahaleler eczacı kârlılığını eritiyor. İçine girdiğimiz ve kolay kolay çıkamayız denilen küresel iktisadî kriz eczane ekonomileri üzerinde büyük bir basınç oluşturuyor. 6197 Sayılı Eczacılık Kanunu çağdaş gelişmeler ışığında bizlerin ihtiyaçlarına göre düzenlenecek yerde meslek örgütlerimizin etkisi ve gücü azaltılmak isteniyor. Bu sorunlar karşısında bir araya gelmekten ve Eczacı Odalarımıza ve tepe örgütümüz olan Türk Eczacıları Birliği’ne (TEB) sahip çıkmaktan ve onları güçlendirmekten başka çıkar yolumuz yok. İşte bu düşünceyle, meslek içi rekabeti değil meslek içi dayanışmayı ön plana çıkarmak zorundayız.
Değerli Meslektaşlarım,
Eczacılar olarak mesleğimizin yapısal ve konjonktürel sorunları mevcut. Söz konusu sorunları şu şekilde sıralamak mümkün:
Yapısal sorunlar: Yeni eczacılık fakültelerinin açılması, mezunların büyük çoğunluğunun serbest eczacı olarak çalışması, eczacı istihdam alanlarının eczane eczacılığına sıkışmış bir görünüm arz etmesi, nüfusa veya coğrafi dağılıma göre eczane sınırlaması olmaması, 6197 Sayılı Eczacılılar ve Eczaneler Hakkında Kanun ve 6643 Sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanunu’nun çağdaş gelişmeler doğrultusunda düzenlenmesi ihtiyacı, İlaç Fiyat Kararnamesi, eczacıya meslek hakkı verilmemiş olması, eczacıyı ilaç fiyatlarındaki dalgalanmalardan koruyacak kutu veya reçete başına hizmet bedeli getirilmesine yönelik bir düzenlemenin yapılmamış olması, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Rekabet Kurulu gibi devlet organlarının sürekli müdahaleleri, muvazaa.
Konjonktürel sorunlar: Medula sistemindeki aksaklıklar, İlaç Takip Sistemi (İTS), Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ve Bütçe Uygulama Tebliği (BUT) değişiklikleri, SGK ile protokol sürecinde yaşanan sorunlar, SGK’nın TEB ile yapılacak protokolden bağımsız sözleşme yapma girişimleri, kamu kurum ıskontolarındaki artışlar, ilaç fiyat düşüşlerinin yarattığı stok zararları, geçici karekodlu ürünler, reçetesiz ilaçların reklamının serbest bırakılması, aile hekimliği uygulaması nedeniyle eczanelerin yer değiştirmek zorunda kalması ve Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı, bitkisel tıbbi ürünler ve gıda takviyelerinin eczaneler dışında satılması, kan ve kan ürünleri ile diyaliz ilaçları gibi ilaçların eşit ve sıralı dağıtımının engellenmesi.
Aslında bunlar birbirlerinden bağımsız olarak ele alınamayacak, iç içe geçmiş sorunlardır.
İşte bu sorunlar önümüzdeki dönem daha da derinleşecek gibi gözüküyor. Bunun başlıca iki sebebi var: Birincisi tüm dünyayı kasıp kavuran küresel ekonomik kriz ve ülkemize yansımaları. Diğeri ise, meslek örgütlerimizin etkinliğinin ve gücünün azaltılması amacıyla girişilecek yasal değişiklikler ve düzenlemeler sonucu ortaya çıkacak tehditler.
Değerli Meslektaşlarım,
Bizler biliyoruz ki “Sağlıkta Dönüşüm” programının 2003 yılından itibaren Türkiye’de uygulamaya sokulmasıyla birlikte eczacılık mesleği o güne kadar mevcut olan sorunların yanı sıra yeni sorun başlıklarıyla yüz yüze gelmiştir. Bu program çerçevesinde 2004’te yürürlüğe giren İlaç Fiyat Kararnamesi (İFK), eczaneleri ilaç fiyat dalgalanmaları karşısında korunaksız hale getirmiştir. Eczanelerin varlıkları tamamen ilaç fiyatlarına bağımlı iken herhangi başka bir düzenleme getirilememiş olması ve sonrasında kamu kurum ıskontolarındaki artışlar ve ilaç fiyatlarındaki düşüşlerin süreklileşmesi ile artık konjonktürel olarak değerlendirilmesi mümkün olmayan, kronikleşmeye başlamış temel ve yaşamsal bir sorun ile boğuşmaya çalışıyoruz.
Bu sorun ile uğraşmaya çalışırken kapımızdaki yeni ekonomik krizin nelere yol açabileceğini tahmin etmekte zorlanıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri, tarihinde ilk kez uluslararası kredi kuruluşları tarafından kredi notunun düşürülmesi ise yeni bir boyut kazanan bu krizin “teğet geçmesinin” pek mümkün olmadığı konuşulmaktadır. Bu boyutlardaki krizin Türkiye’yi vurması halinde bunun eczaneler üzerinde tahribat yaratmaması mümkün değildir. Dolayısıyla önümüzdeki süreç, eczanelerin ekonomik olarak güçlendirilmesi ve eczacıların ekonomik güvenceye kavuşturulması mücadelesinin daha da yükseltileceği bir dönem olmak zorundadır. Bunu farkında olmalı ve sırtımıza nasıl bir sorumluluk yüklediğini bilmek zorundayız.
Değerli Meslektaşlarım,
İçinden geçmekte olduğumuz süreç, eczacı örgütlenmesine yönelik müdahalelerin artacağı işaretlerinin gözle görünür hale geldiği bir evreye tekabül etmektedir. “Aslî işlevlerine döndürülme” iddiasıyla meslek örgütlerinin yeniden şekillendirilmesi çabaları çerçevesinde Türk Eczacıları Birliği ve Eczacı Odalarının yapısı değiştirilmek istenmektedir. Önümüzdeki günlerde ilk kez 2004 yılında dillendirilmiş ancak daha sonra uykuya yatırılmış olan Sağlık Meslek Mensupları Birliği Yasa Tasarısı’nın tekrar eczacıların ve diğer sağlık çalışanlarının önüne konulması gündemdedir. Bu bağlamda yeni anayasa çalışmaları aynı zamanda meslek örgütlerine yeni bir düzen vermeye yönelik girişimlerin zemini olabilir. Yeni anayasada meslek örgütlerini tanımlayan 135. madde değiştirilerek, onların “kamu kurumu niteliğinde” olma vasıfları ortadan kaldırılmak, yetkileri azaltılmak ve meslek örgütleri siyasal iktidarların doğrudan müdahalelerine açık hale getirilebilir. Tüm bunlara karşı dirayetli ve basiretli bir yönetim olarak bir duruş sergilemek zorundayız. Bunun için mesleği geliştirmeye ve meslek mensuplarının koşullarını iyileştirmeye, bir başka deyişle mesleğin çıkarlarını korumaya ve savunmaya adanmış, mücadeleden korkamayan, tüm diyalog kanallarını (hem sanayi ile hem kamu ile) en verimli şekilde kullanabilecek deneyimli bir yönetime ihtiyacımız var.
Değerli meslektaşlarım,
Unutmayalım ki, Eczacı Odaları; sorunları birlikte tartışma ve birlikte çözüm bulmayı hedefleyen, dayanışmayı kurumsallaştıran, kişileri değil anlayışları öne çıkaran, karar alma süreçlerinde katılımcılığa ve şeffaflığa inanan diğer yandan seçimle belirlenen yönetimin iradesine de saygı duyan yapılar olmalıdır. Hiçbir zaman, ama hiçbir zaman Eczacı Odaları kişisel ihtirasların tatmin aracı olarak görülemez. Sadece belli makamları işgal edebilmek adına çekişmeye girmek örgütsel uyumu ve dayanışma ruhunu bozmakla kalmaz, mesleğimizin tüm kazanımlarını kemirir ve bizlere büyük zararlar verir.
Değerli Meslektaşlarım
Konuşmamın başında Eczacı Odaları Genel Kurullarının öneminden bahsetmiştim. Hiç kuşkusuz, iki yılda bir yapılan Eczacı Odaları Genel Kurulları, eczacıların yöneticilerini seçmenin ötesinde yerel/bölgesel ve ulusal düzeydeki sorunlarını tartışarak çözüm önerileri geliştirdikleri ve gelecek için bir perspektif oluşturmaya çalıştıkları en önemli zemindir. Seçimle belirlenen organlara kongre kararları doğrultusunda mesleğin çıkarlarını koruyacak stratejiler/politikalar geliştirmek ve geleceği planlamak görevi verilmektedir. Seçimlerde farklı ekiplerin mevcudiyeti ve bunların birbiriyle yarışması örgüt içi çoğulculuk ve demokrasinin olmazsa olmazıdır. Ancak seçimlerde kişileri değil eczacılık mesleğine ve meslektaşlara hizmeti odak alan anlayışlar rekabet etmeli, sonuç ise ayrışma değil bütünleşme/derleniş olmalıdır.
Değerli Meslektaşlarım
“Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür, ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez” diyor Bir Rus yazar. İşte bizler bu fikriyatın farkında olarak yola çıktık. Dünyayı değiştirmenin kendimizi değiştirmekten geçtiğini fark etmenin önemini biliyoruz; farkındayız. Bugün, küreselleşme süreci toplumsal alanın bütününü yeniden yapılandırırken mesleklerin dönüşümüne yol açmakta, buna bağlı olarak mesleklerin geleceğinin daha fazla konuşulur hale gelmesine neden olmaktadır. Mesleklerinin geleceğinin tartışılıyor olması, aynı zamanda meslek örgütlerinin geleceğin şekillenmesindeki yerleri üzerine yeniden düşünülmesini beraberinde getirmektedir. Bu anlamda eczacılık mesleği ve eczacı örgütleri de gelecek tartışmasından muaf değildir. İşte bizler değişen dünya koşullarının farkında olarak önümüze çıkan engelleri ve sorunları ortadan kaldırmak için çağa ayak uydurmayı, birbirini dinlemeyi, birbirinden öğrenmeyi ve bunların mesleğimiz için en büyük hazine olduğunu öğrendik.
Değerli Meslektaşlarım,
Üyesi olmakla onur duyduğum, Zonguldak Eczacı Odası 40 yıla yaklaşan tarihinde kamusal görev ifa eden bir sivil toplum örgütü bilinci ile hareket etmiş; eczacılık hareketlerinde ön saflarda yer almış, kendine has bir gelenek ve örgüt kültürü yaratmayı başarabilmiştir. Sadece Eczacılık mesleğinin sorunlarına değil ülkenin diğer sorunlarına karşı da duyarlı, önce ülkem diyebilen, önyargılardan uzak, toplumun tüm kesimleri ile ilişki kuran ve tüm üyelerini kucaklayan bir odadır.
Bugüne kadar Zonguldak Eczacı Odası’nın yaratmış olduğu kültür; dar gruplaşmalara dayalı yönetsel anlayışların ötesinde, barındırdığı farklı renklerin ve farklı seslerin güzelliğinin farkına varılabilen, mesleki dayanışmaya ve bütünleşmeye dayalı bir kültürdür.
Bugün Türkiye’de demokrasinin ve çağdaşlaşmanın önündeki en büyük engellerden birisi, “bizler ve onlar” ayrımına dayalı siyasal kültürdür. Oysaki düşünce kendi içinde değerlidir. Bir fikrin tarafı olmak, karşısındakini düşman, yanındakini mutlak dost yapmamalıdır. Zonguldak Eczacı Odası bugüne kadar kategorize etmeye, ötekileştirmeye ve ayrımcılığa dayalı anlayışların uzağında olmuştur. Gücünü bundan almaktadır ve bundan sonra da aynı şekilde yoluna devam etmelidir. Demokratik-çoğulcu bir anlayış çerçevesinde bir arada olmak ve dayanışma temelinde ortak faaliyet yürütmek hepimizin boynunun borcu olmalıdır.
Değerli meslektaşlarım,
Önümüzdeki dönem, eczacılık mesleğinin ajandasının yoğun ve mücadele gerektiren koşullar içinde geçeceği açık. Bunun farkındayız. İşte tam da bu kritik döneminin ciddiyetinin farkında olarak yönetime talip oluyoruz. Çünkü bizler biliyoruz ki, mesleğimize yönelik tehditler karşısında en büyük gücümüz ve direnç noktamız örgütlülüğümüzdür. Ayrı niteliklere ve ayrı dünya görüşlerine sahip eczacıları aynı şemsiye altında birleştiren meslekî örgütlenmelerimizin diğer tüm meslekleri kıskandıran gücünün farkında olarak Eczacı Odalarımız etrafında kenetlenebilmemizin ve meslekî dayanışmayı kurumsallaştırmamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bizler, demokrasiyi içselleştirmiş, mesleğin sorunlarına hâkim ve çözüm önerileri bilen ve çözecek iradeye sahip eczacılar olarak mesleğimizin için birlik ve dayanışma çağrısına çıkıyoruz.
İşte bu düşünceler ile farklı niteliklere ve farklı kimliklere sahip olan eczacıları bir araya getiren, bu farklılıkları aynı çatı altında toplayan sorumlu bir mücadeleci bir ekip ile Zonguldak Eczacı Odası yönetimine talibiz. En büyük dayanağımız ve gücümüzün kaynağı “gözlerimiz farklı renklerde de olsa gözyaşlarımızın aynı renkte” olduğuna inancımızıdır.
Değerli meslektaşlarım,
Sözlerime son verirken altını bir kez daha özenle çizmek isterim ki; baş döndürücü değişimlerin ve yeniliklerin yaşandığı bir dönemeçte aynı amacı taşıyanlar ve ortak özellikleri bulunanlar daha çok bir araya gelmeli, kendi geleceklerine ait kararları ortaklaşa alabilmelidirler. Bu anlamda kongremizin, sadece bugün yaşadığımız sorunlara değil aynı zamanda yarına ilişkin sorulara yanıt üretebilmesini diliyorum. Bu çalışma döneminde Zonguldak Eczacı Odası’nın kurul, komisyon ve temsilcilik, kısaca her düzeyde görev alarak oda faaliyetlerine katılan ve emek harcayan tüm meslektaşlarımıza Yönetim Kurulumuz adına en içten teşekkürlerimi sunmayı bir borç biliyorum. Oda başkanlığını yürüttüğüm kısa süre içerisinde desteklerini benden esirgemeyen herkese ayrıca minnetlerimi ifade etmek istiyorum. Genel Kurulumuzun mesleğimiz ve mesleğimizin her alandaki bileşeni için verimli ve başarılı olmasını diliyor, sizleri bir kez daha dostlukla ve dayanışmayla selamlıyorum.
Gelecek kendiliğinden gelmeyecektir, geleceği etkilemek ve değiştirmek kolektif çabayla mümkündür. Gelin, meslek için güçlerimizi birleştirelim, bu kolektif çabaya siz de ortak olun ve geleceği birlikte kuralım. Unutmayalım, Alman şairi Goethe’nin de dediği gibi “ÇÖZÜMDE GÖREV ALMAYANLAR PROBLEMİN BİR PARÇASI OLURLAR.”