22-25 KASIM 2012 AFYON KONUŞMASI

TEB’nin Sayın Başkanı ve Yöneticileri, Denetleme Kurulunun başkan ve yöneticileri,

Değerli meslektaşlarım,

Hepinizi Zonguldak-Bartın Eczacı odasının tüm üyeleri adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Afyon’lu meslektaşlarıma misafirperverlikleri için teşekkür ediyor, 5 Eylül’de meydana gelen patlamanın yaralarının sarılmış olmasını temenni ediyorum.

Yılda iki kez yaptığımız bölgelerarası toplantıları hem yaptıklarımızı, hem yapmadıklarımızı, hem de yapmamız gerekenleri konuştuğumuz ortamlar olması sebebiyle önemsiyorum.

Değerli meslektaşlarım,

Dünyada iki kutuplu sistemin çökmesi ve kapitalist sistemin egemen olmaya başlaması ülkemizdeki 80 ihtilaline denk geldi. Ben ve benim akranlarım o dönem çocuktuk ve biz dünyadaki ve ülkemizdeki tüm değişimlerden etkilenerek büyüdük. Biz ve bizden sonrakiler ve bizim çocuklarımızın eğitimleri “ben” üzerine kuruldu. Maalesef toplumun değil, kişinin çıkarının öncelendiği ve bunun doğal sayıldığı bir dünya anlayışı gelişti. Bireycilik, kendi gemini yürüt, bir an önce zengin ol fikri toplum üzerine hakim oldu. Okumayan, düşünmeyen ve üretmeyen; sadece tüketen bir toplum olduk.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de düşünen insan istenmemesi geçim sıkıntısı ile de birleşince başka şeylerle ilgilenemez olduk. Her şeyi sorgulamadan bir kabulleniş başladı. Maalesef yeteneğimizi yitirdik. Kitap okumaz, sinemaya gitmez, tiyatro izlemez olduk. En sıkı muhalefeti izlediğimiz devlet ve şehir tiyatroları sırayla kapanmaya başladı. Özel tiyatroların ise ödenek sıkıntıları var. Oysa ancak okuyan ve düşünen insanlar iktidarlarla didişebilir ve doğru muhalefet yapabilir. Ve geldiğimiz noktada yapılan muhalefet maalesef “ben” üstüne kurulu düşünce tarzıyla tam uyumlu şekilde kişiler üzerinden yapılıyor. Yani tam bir sen-ben kavgası.

Değerli meslektaşlarım,

Geçtiğimiz Mayıs ayında uzun süredir üzerinde çalıştığımız 6197 sayılı kanunumuzun bazı maddeleri değişti. Yasa değişikliği mesleğimiz için çok önemli kazanımlar içermekte. Ancak konunun uygulanmasına ilişkin yönetmelik taslağında bizi tedirgin eden maddeler var. Bunlara başkan arkadaşlarım konuşmalarında yer verdiği için tekrar etmek istemiyorum. Ama şunu söylemek istiyorum ki yönetmeliğin her maddesi her türlü felaket senaryosu da göz ardı edilmeden değerlendirilmeli; kanunumuzun değişimini sağlayarak gösterdiğimiz başarıyı yönetmeliğin de istediğimiz gibi çıkmasını sağlayarak taçlandırmalıyız.

Değerli Meslektaşlarım,

Eczacılık mesleğinin sıkıntılarından bahsederken bunu sadece eczane eczacısının maddi sıkıntısı ile çerçevelendirmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Eczacılık mesleğini icra eden meslektaşlarımızın yoğunluğunun eczane eczacısı olması ve bir çoğunun maddi sıkıntı içinde olması bile mesleğimizin sağlık danışmanlığı kimliğinin önüne geçmemelidir. Evet eczacının maddi sıkıntıdan kurtulması gerekmektedir. Fakat konuşulan reçete başına alınan 25 kuruş değil, reçete başına alınması başarılmış “hizmet bedeli” olmalıdır. Eczacı bir an önce tüccar kimliğinden sıyrılarak hem mesleki saygınlığını pekiştirmeli hem de uzmanlığından kaynaklı hastaya verdiği hizmetten dolayı “meslek hakkı”nı kazanmalıdır. Bu hem mesleğimizi değerli kılacak hem de maddi sıkıntılarımızın hafiflemesine faydalı olacaktır.

Değerli meslektaşlarım,

Eczacının halka en yakın sağlık danışmanı olmasının toplumun kanayan yaralarının sarılmasında faydalı olacağını düşünüyorum. Antalya bölgelerarası toplantısında kadına uygulanan şiddetin önlenmesinde danışmanlık görevimizin faydalı olabileceğinden bahsetmiştim. Bugün de “çocuk istismarından” bahsetmek istiyorum.

Toplumun ilerleyebilmesi ve kalkınması o toplumun içinde yetişen çocukların bedensel, ruhsal ve sosyal yönden sağlıklı gelişmeleriyle mümkün. Ancak tüm dünyada kriz, refah, yaşam düzeyini azaltmakta ve güç koşullardaki çocuklar fiziksel, duygusal ve cinsel istismara maruz kalmakta ve uyuşturucu madde kullanımına alışmakta. Bu da sadece aileleri değil, toplumu, yasal sistemleri, eğitim sistemini ve iş alanlarını da olumsuz etkilemekte. İstismar sadece olayın yaşandığı zaman diliminde değil bireyin hayatı üzerinde uzun yıllar etkisini sürdüren bir konu. Çocukların kendilerini güvende hissedecekleri ortam aile ortamı olmasına rağmen en çok risk altında oldukları yerde yine aileleri. Ve bu yüzden toplum ve ailelerin bilgilendirilmesi gerekmekte. İstismara ve ihlale yakın ailelerin belirlenmesi ve bilinçlendirilmesi ve istismara uğrayanlara danışmanlık hizmeti verilmesi konusunda yönlendirmek eczacının sosyal sorumluluğu olmalı. Yeni kanunumuzda yer alan ve TEB tarafından çıkartılarak satışı yapılacak yayınlarda toplumu yakından ilgilendiren bu ve benzeri konulara mutlaka yer verilmeli.

Değerli Meslektaşlarım,

Konuşmamı geçen ay “Sağlıkta değer her şeye değer” teması ile gerçekleştirilen Eczacılık Kongresi için Merkez Heyetine ve düzenleme komitesine teşekkür ederek bitirmek istiyorum. Hem bilimsel hem de sosyal programı ile son derece doyurucu bir kongre oldu… Ve protokole yazdırmayı başardığımız ve Ekim ayı itibarıyle görüşülmeye başlayacağını teyitlediğimiz KKİ’nin eczacının sırtından alınması konusunda Merkez Heyetimize çalışmalarında kolaylıklar diliyor ve bu konuda da iyi haberler duyabilmeyi umut ediyorum.

Teşekkür ederim.